Rüzgârda yeleleri havalandıkça tozu dumana katarak pervasızca özgürlüğüne koşan yılkı atlarına Anadolu’da topraklarında rastlayanlar için adeta bir görsel şölen.
Yılkı atlarının Türkiye’de görüldüğü başlıca yerler: Anadolu’da Manisa Spil Dağı ve Yunt Dağı, Kayseri Erciyes Dağı etekleri, Madenşehri, Muş, Dinek, Karacaören, Karaman, Üçkuyu ve Karadağ köyleri ve Afyon Sorkun Çamoğlu Köyü Kocayayla. Yerli ve yabancı turistlerin ziyaret ettiği, doğa fotoğrafçılığı meraklılarının da büyüleyici kareler yakaladıkları yılkı atlarının görsel şöleni doğusunda Raman dağları ve batıda Manisa’ya kadar Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde karşılaşılabilmekte.
Yılkı, atçılıkta kullanılan bir yetiştirme biçimidir. Doğa şartlarına çok dayanıklı, gecesi gündüzü dışarıda geçen, otçul beslenmesiyle sarkık karınlı, normalde evcil olup zamanla vahşileşen özgür atlardır. Sanayileşme ile yaşam alanı bulamayıp sayıları azalsa da, bakımını üstlenemeyenler çoğaldıkça maalesef ölüme terkedilmeye başlansalar da yılkı atları yüzyıllardan günümüze güzelliğini doğaya ve insanlığa sunmaya devam ediyorlar. Yaşam alanları azalıp, üstüne ekonomik ve sosyal sebeplerle insanlar onlardan vazgeçmeye başladıkça yılkı atları bazen agresifleşip birbirlerine zarar vermeye başlıyorlar. Vahşi doğaya ayak uydursalar da tek başına dolaşmayı bırakıp, içgüdüsel olarak toplu halde yaşamaya yönelip, birbirlerine tutunarak yaşam mücadelesi veriyorlar.
Yaklaşık 20-30 yıl yaşayan cesur ve atılgan atlar, tarihi süreçte insana yakın dostlarından olan hayvanların başında gelmektedir. Bazı araştırmacılar 1960’larda faytonculuğun azalmasıyla işlevsiz bırakılan atların yabani hayata alışarak çeşitli yörelerde başıboş ve sahipsiz olan yılkı atlarının kaderini çizdiğine inanıyorlar.
Kendi İçlerinde Lider Seçiyorlar!
Çok akıllı hayvanlar olduklarını ve kaderlerine terkedilmemeleri gerektiğini belirtmemek mümkün değil. Onar ve yirmişerli gruplara ayrılarak gezen yılkı atları inanılmaz ama bir de aralarında grup lideri seçiyorlar. Aralarındaki lider yılkı atı diğer atlar su içerken gözcülük yapıyor, bulundukları alana insanlar yanaştığında ayağını yere vurarak, kişneyerek diğerlerini uyarıyor. Asil oldukları kadar akıllı hayvanlar olduklarını da gözler önüne seriyor bu gözlemler.

WWF-Türkiye Yaban Hayatı Danışmanı Ahmet Emre Kütükçü’nün yılkı atlarının yaşadığı zorlukları anlatımı ise şu şekilde: “Yılkı atları yaban hayvanı değil. Sadece bir türü var, onun dışındaki tüm atlar yabani statüsüne girmiyor. Çoğu yerde bu atlara araçlar çarpıyor. Kuşadası Dilek Yarımadası’nda geyik yerleştirdikleri için oradaki atların çoğu öldürüldü. Kurtlar da bu atların doğal düşmanı. Arazide çoğalıp büyüse de belli bir yaşam alanına ihtiyaç duyuyorlar. Sayıları azalıyor. Kış şartlarına karşı doğada birkaç nesil direnen hayvanlar araziye uyum sağlıyor. Vücut aktivitelerini düşürüp kışı atlatabiliyorlar. Ancak çoğu da kış şartlarının üstesinden gelemiyor. Sert geçen kış dönemleri yılkı atlarının ölümüne neden oluyor.”
Tehlikeyi Sezen, Asil ve Özgürlüklerine Düşkün Hayvanlar
Su kaynaklarına yakın yerlerde görülen yılkı atlarının en etkileyici özelliklerin biri tehlikeyi sezme becerileri ile sezgilerinin güçlü olmasının yanı sıra özgürlüğüne düşkün hayvanlar olmaları. Yüzyıllardır insanoğlunun hep en yakın yardımcısı, en vefalı dostu olan atlar duyguları, sezgileri olduğunu hissettiren asil karakterli hayvanlar olarak tanımlanmışlardır. Yılkı atları edebiyata ilham kaynağı olmuşlardır. Abbas Sayar’ın hikâyesi Orta Anadolu’da “Yılkı Atı” adlı romanında ana kahramanlar olarak bu atları seçmiş ve onların insanla, doğayla ilişkisini ele almıştır. Meraklılar için gezi rehberliği ve doğa fotoğrafçılığından sonra yılkı atlarının dünyasını doğa, tevekkül, yoksulluk ve gelenekleri ekseninde ele alan bu romanı okuyarak özgürlüğün, asilliğin sembolü olan yılkı atlarını ve rençperleri anlayabiliriz.
Çevre Sorunları Yılkı Atları’nın Yaşamını Etkiliyor
Artan çevre sorunları, özellikle su kaynaklarının atıklarla kirlenmesi, yılkı atlarının yaşam mücadelesini zorlaştırıyor. Kış aylarında çetin geçen soğuklara karşı doğal barınaklarının olması doğanın, tarihin korunması gereken bir parçası bu güzel atların geleceği için önemli bir kurtarıcı olabilir. Gayet basit çözümler olan doğal barınaklar ve ormanlık alanlara yem bırakılması ile yılkı atlarını kurtlar parçalamasın, donarak ölmesinler diye çevreciler, doğa dostları uyarsa da sahipleri saman pahalılığından atlarını dışarı atabiliyor ve bu tarihin asil figürü atlar telef oluyor. Ot, yem, saman yardımı ve kış barınakları için farkındalıklarla güzel yılkı atlarının çoğunun hayatını kurtarmak insanoğlu için çok da zor değil. Bir gün boyunca hiç su içmeden yaşayabilmeleri, sadık olmaları insanoğlunun onların üzerine taşıyabileceklerinden daha fazla yük bindirmesine de sebep olmuştur. Yazın her hizmete koşan, sahipleri tarafından yük taşımada kullanılıp yorgun düşen ihtiyaç olmadığında doğaya salınan özgür ama çilekeş yılkı atlarına kışın ayazında, kar soğuğunda bakmak da onları ihtiyaç duydukça kullanan insanoğlunun boynunun borcudur.
Dede Korkut hikayesinden kısa bir not ile son sözler gelsin: Bamsı Beyrek, 16 sene süren zindan hayatının ardından özgürlüğe kavuşur. Atı Dengiboz’la karşılaştığında ikisi de çok mutlu olur. Dengiboz, 16 yıldır görmediği Bamsı Beyrek’e sevgi gösterileri sunar. Bunun üzerine Bamsı atına şu şekilde seslenir:
“At demezem sana
Kardaş direm
Kardaşımdan ileri”